Medeni HukukAİLE KONUTUNUN HACZİ

Aile konutu; resmi olarak evli olan karı ve kocanın birlikte yaşadıkları konutu ifade etmektedir. Resmi nitelik taşımayan birlikteliklerde kişilerin yaşadıkları ev bu sıfata haiz değildir. Yine eşlerin sürekli olarak yaşama kastı bulunmadan, eşlerin düzenli olarak birlikte yaşantılarını geçirmedikleri, ara sıra belli dönemlerde kullandıkları yazlık ya da dağ evi gibi konutlar aile konutu olarak değerlendirilememektedir. Türk Medeni Kanun’un gerekçesinde aile konutunun tanımı “ Eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir mekân” olarak yapılmıştır.  Medeni Kanun’un gerekçesi dışında, aile konutuna ilişkin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün 11.06.2002 tarih ve 2002/7 sayılı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu konulu genelgesinde de bir tanım yer almakta olup, aile konutu ilgili genelgenin I/3. maddesinde “eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği ve düzenli yerleşim amacıyla kullandıkları mekân” olarak tanımlanmıştır.

Eşler birden fazla yerde oturma hakkına sahiptir. Ancak aile konutu olarak özgülenebilecek ev birden fazla değildir. Aile konutu kural olarak tek konuttur ve evlilik birliği sürecince korunur. Hukukumuzda aile konutu olarak özgülenen meskende oturan ancak mali olmayan eşe bir takım korumalar sağlamıştır. Bu korumalardan biri de aile konutuna yapılacak olan şerhtir. Yapılacak olan aile konut şerhi ile birlikte malik olmayan eşin rızası olmadan taşınmaz üzerinde tasarruf yetkileri sınırlandırılmış olup, şerh ile birlikte malik olmayan eşin başvurusu sonrasında “aile konut şerhi” konulduğunda; malik eş, tapuda artık hiçbir tasarruf işleminde bulunamayacaktır.

Aile konutu Türk Medeni Kanunu’nun 194. Maddesinde düzenlenmiştir. TMK 194. Madde de yapılan düzenlemede ; Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devremez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.’’ Denilmektedir.  Mezkûr hükümde yer alan, aile konutu ile ilgili tasarrufi işlemleri diğer eşin rızasına bağlayan şart sadece malik olan eşin iradesine bağlı olan işlemlerde geçerli olabilecektir. Aile konutu ile meskeniyet kavramlarının içerikleri farklılık arz etmektedir.

İcra ve İflas Kanunu’nun haczi caiz olmayan mallar ve haklar başlığı altında düzenlenen 82. maddesinin 12. bendinde borçlunun haline münasip evinin haczedilemeyeceği düzenlenmiştir. 82. Maddenin devamında haline münasip evin değeri fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak üzere satılabileceği öngörülmüştür. Ancak mezkûr maddenin ikinci fıkrasında bu istisnanın, borcun bu eşya bedelinden doğmaması haline münhasır olduğu belirtilmiştir. Borçlu malik eşin borcundan dolayı aile konutunun haczedilmesi halinde, şayet o konut, aynı zamanda İcra İflas Kanunu’nun 82. Maddesinin 12. Fıkrasında yer alan borçlunun haline münasip evi ise, borçlu ve ailesi özellikle de borçlunun eşi tarafından haczedilmezlik iddiasında diğer bir deyişle meskeniyet iddiasında bulunulabilecek anılan hüküm dolaylı da olsa diğer eş için bir koruma sağlayabilecektir.  Ancak buradaki haczedilmezlik iddiasının kaynağı o taşınmazın aile konutu olması değil borçlu ve ailesinin haline münasip evi olmasıdır.

Bu sebeple aile konutu olan taşınmazın İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre haczi ve paraya çevrilmesi mümkün olup diğer eşin rızası gerekmez. Yargıtay’ın görüşü de bu yönde olup;

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 04.05.2006 T, E. 5829 K. 8852 sayılı ilamında; “Türk Medeni Kanun’unun 194. maddesi aynen ‘Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz’ hükmünü içermektedir. Yasal bu düzenleme, aile konutunun tapu sicilinde maliki olan borçlunun borcundan dolayı alacaklıların yapacakları bir icra takibi sonucu satışına engel teşkil etmemektedir.” denilmektedir.

  1. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 17/12/2012 tarihli ve E.2019/4497, K.2019/7050 sayılı kararında;

“…2004 sayılı Kanun’un 82. maddesinin 1. fıkrasının 12. bendi gereğince, borçlunun ‘haline münasip’ evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki ‘aile’ terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. İcra mahkemesince, borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınabileceği haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı hak sahiplerine ödenmelidir…”

  1. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 8/4/2006 tarihli ve E.2006/5585, K.2006/8228 sayılı kararında;

“Alacaklının [B.A.] hakkında başlattığı takibin kesinleşmesi üzerine borçlu taşınmazına haciz konulmuştur. Anılan taşınmazın tapu sicilinde aile konutu şerhinin bulunması, haczedilmesine engel teşkil etmez. Bu nedenle de borçlu eşi müşteki [N.A.nın) mahcuzun aile konutu olduğundan bahisle meskeniyet şikayetinde bulunmasına yasal imkan yoktur.Mahkemece takibin tarafı olmayan borçlu eşi müşteki [N.A.nın] meskeniyet şikayetinin husumet nedeniyle reddine karar vermek gerekirken işin esasının incelenmesi ile şikayetin kabulü isabetsizdir.”

Danıştay 4. Dairesince verilen bir emsal kararda, “ Binanın özellikleri, borçlunun aile yapısı, konutta ikamet eden birey sayısı, sosyal konumları ve ihtiyaçları gibi ölçüler birlikte değerlendirildiğinde, borçlunun haline münasip olduğu tespit edilen tek evinin vergi borcu nedeniyle haciz edilemeyeceğine” karar verilmiştir.

Nitekim Anayasa Mahkemesinin 08.04.2020 tarihli, 2016/10454 Başvuru Numaralı kararında da ailenin yaşamını sürdürdüğü haline münasip meskenin haczedilemeyeceğini ifade etmiştir. Bu kararda haczedilemezlik açısından ‘’haline münasip ev’’ kavramı üzerinde durmuştur. Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar; aile konutu odaklı bir karar değildir.  Bu kararda haline münasip ev kavramının; Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerinde öngörülen aile hayatına saygı hakkına yönelik güvenceler dâhilinde düşünülerek yorumlanması gerektiği belirtilmiştir.Devamında haczedilen evin aile konutu olduğu hâllerde hâline münasip ev kavramı sadece borçlunun değil borçlunun ve ailesinin sosyal ve ekonomik durumuna uygun olan konut biçiminde anlaşılması gerektiği belirtilmiştir.Bu kararda haline münasip ev kavramının yorumlanmasında sadece borçlunun değil borçlunun ve ailesinin sosyal ve ekonomik durumuna uygun olan konut biçiminin anlaşılması gerektiği savunarak; ailenin yaşamı için gerekli olan münasip evin haczedilemeyeceği ifade edilmiştir.

Her aile konutu aynı zamanda borçlunun hâline münasip evi olmak zorunda değildir. Haczedilemezlik niteliği aile konutu niteliğine bağlı bir husus da değildir. Yüksek Mahkeme kararları açısından da borçlu malik eşin borcundan dolayı aile konutunun haczedilmesi halinde, şayet o konut, aynı zamanda İİK. 82. maddesinin 12. bendi anlamında borçlunun haline münasip evi ise, borçlu ve ailesi özellikle de borçlunun eşi tarafından haczedilmezlik iddiasında diğer bir deyişle meskeniyet iddiasında bulunulabilecek anılan hüküm dolayı da olsa diğer eş için bir koruma sağlayabilecektir. Ancak buradaki haczedilmezlik iddiasının kaynağı o taşınmazın aile konutu olması değil, borçlu ve ailesinin haline münasip evi olduğu defaten söylenmesi gerekmektedir. Her aile konutu aynı zamanda borçlunun hâline münasip evi olmak zorunda değildir. Haczedilemezlik niteliği aile konutu niteliğine bağlı bir husus da değildir. Bu nedenle her aile konutunun haczedilemez nitelikte olduğunun söylenmesi yasaya aykırılık teşkil edecektir.

Burada her aile konutu haczedilemez demek yanlış bir yorum olur ve hukuki ve ticari hayatta güveni sarsar. Zira bizim gözardı ettiğimiz bir diğer taraf alacaklı var. Alacaklılarında haklarını korumak gerekir.

Dolayısıyla her olayda aile konutu haczedilemez demek yanlıştır. Zaten anayasa mahkemeside özetle borçlunun haline münasip evi aynı zamanda bir aile konutu ise borçlu olmayan eş de haczedilemezlik iddiasında bulunabilir diyor. Ama aile konutu haline münasip evi aşar nitelikte lüks bir konutsa borçlu olmayan eş haczedilmezlik iddiasında bulunsa bile yine bu evin satışı istenebilir borçluya asgari yaşamını sürdürmeye yetecek kadarı verilir geri kalanı alacaklıya ödenir.