Borçlar HukukuCOVİD-19 SÜRECİNDE FUAR ALANLARI İÇİN İMZALANAN SÖZLEŞMELERİNİN AKIBETİ

Dünya Sağlık Örgütü tarafından 12/03/2020 tarihinde yapılan pandemi ilanı sonrasında tüm dünya ülkelerinde tedbirler had safhaya çıkarılmış durumdadır. Ülkemizde de bu tedbirlerin sıkı bir şekilde uygulandığını ve günlerimizin daha iyiye gittiğini görmekteyiz. Bu süreçte alınan tedbirlerden biri de yapılması planlanan fuar etkinliklerinin ileri bir tarihe ertelenmesidir. Alınan tedbirler neticesinde birçok alanda belirsizlikler ve tartışılması gereken hususlar vukuu bulmuştur. Bunlardan biri de fuar düzenleyicileri ile fuar alan yetkililerinin 2020 senesi için imzalamış oldukları sözleşme ve sözleşme bedellerinin akıbetleridir. Düzenlenen fuar etkinliklerinin iptal edilmesi halinde tarafların imzalamış oldukları sözleşmelerde yer alan yükümlülükler ile taraflarca ödenen-ödenecek olan fuar alan ücretlerinin akıbetlerinin ne olacağı konusunda hukuki izahın yapılması gerekmektedir.

 

Covid-19 salgın hastalığı mücbir sebep niteliği sebebi ile birçok alana tesir etmiş durumdadır. Öncelikle mücbir sebep kavramının tanımının yapılması yararlı olacaktır. Mücbir sebep kavramı kanunda açıkça tanımlanmamıştır. Doktrinde ve Yüksek Mahkeme Kararlarında mücbir sebep kavramı; tarafların iradesi dışında meydana gelen, önceden öngörülmeyen ve öngörülmeside mümkün olmayan olaylar neticesinde tarafların sözleşmesel sorumluluk ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesini kısmen veya tamamen engelleyen durumlar olarak  ifade edilmiştir.Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi ilanı sonrasında küresel risk seviyesini “çok yüksek” olarak bildirmesi ile birlikte ülkemiz de alınan tedbirler had safhaya çıkartılmış; halka zorunlu olmadıkça sokağa çıkmaması tavsiye edilmiş, okullar kapatılmış ve üniversiteler tatil edilmiştir. Ülkeye giriş çıkışlar yasaklanmış, havayolu trafiği durdurulmuş, yurtdışından gelen yolcular için farklı bölgelerde karantina uygulamaları başlatılmıştır. Alınan bu tedbirlerin kapsamına bakıldığında Covid-19 salgın hastalığı taraflar açısından mücbir sebep niteliği taşıdığı aşikardır.

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 27/06/2018 tarihli kararında “Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.” denilerek işbu durumu onaylamıştır. (YHGK E.2017/11-90, K.2018/1259, T. 27.06.2018). Gerek ülkemizde ve dünyada alınan zaruri tedbirlerden ötürü gerekse yüksek mahkeme kararları ile;  yaşanan küresel salgının mücbir sebep kavramı içerisinde yer aldığı sabittir.

Alınan tedbirler bakımından birçok akit ilişkisine belirsizlik hakim olmaktadır. Bu açıdan mevcut hukuki durumun sözleşmeler açısından açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Mücbir sebep kavramı; yukarıda izah edildiği üzere bir imkansızlık halidir. Mücbir sebep nedeniyle birçok sözleşme de ifa imkansızlıkları, geçici ifa imkansızlığı, sözleşmelerde askı hali ve ifa güçlüğü kavramları ile karşılaşılmaktadır. Mücbir sebep kavramının mevcut olduğu şu günlerde; ifa imkansızlığı, geçiçi ifa imkansızlığı ve aşırı ifa güçlüğü kavramlarını irdelemek gerekir. Bu kavramlar genel hükümler çerçevesinde, fuar etkinlikleri için imza edilen sözleşmeler açısından ise özele indirgenerek bu yazımızda incelenecektir.

 

            1-İfa İmkansızlığı ve Fuar Etkinlikleri Açısında Değerlendirilmesi (Türk Borçlar Kanunu 136. Madde)

 

Türk Borçlar Kanun’unun 136. madde hükmüne göre; borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerden dolayı imkânsızlaşırsa, borç sona ermektedir. Taraflardan birinin yükümlülüklerinin yerine getilrmesini engelleyen mücbir sebebin varlığı halinde ifanın imkansızlaşmasına dair hükümler uygulanacaktır. TBK 136. maddesinde düzenlenen ifa imkansızlığı; tarafların sorumlu tutulamayacağı sebeplerden ötürü, taraflara yükletilen borç ve sorumlulukların yerine getirilmesi kesin suretle imkansız hale gelmesi halinde devreye girmektedir.

İfa imkansızlığı, sürekli ifa imkansızlığı ve geçici ifa imkansızlığı olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkabilmektedir. Sürekli ifa imkansızlığı; borcun ifa edilmesine engel durumun ortadan kalkmasının mümkün olmadığı durumlar olarak tanımlanır. Geçici ifa imkansızlığı ise; borcun ifa edilmesine engel durumun devamlı olmaması halidir.Geçiçi ifa imkansızlığı halinde taraflar, bu imkansızlık hali ortadan kalktıktan sonra borçlarını yerine getirebileceklerdir. Geçiçi İfa İmkansızlığında edimin sonradan yerine getirilmesinde alacaklının menfaatinin bulunmaması ya da askı süresinin taraflar açısından katlanılamayacak bir hal alması durumunda; geçici ifa imkansızlığı sürekli ifa imkansızlığı olarak değerlendirilebilecektir.

Mücbir sebep olarak kabul edilebilecek bir olayın meydana gelmesi halinde, söz konusu olayın sürekli mi yoksa geçici ifa imkansızlığına mı yol açtığının tespit edilmesi gerekmektedir. Hastalığın sözleşmedeki edimler bakımından sürekli ifa imkansızlığına yol açtığının kabul edilmesi durumunda TBK’nın 136. ve 137. maddelerinde düzenlenen borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle borcun ifasının tamamen veya kısmen imkansızlaşması hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Bu hükümler uyarınca imkansızlaşan borç veya kısmi imkansızlık çerçevesinde borcun bir kısmı sona erecektir. Buna karşılık borcunu ifa etmekten kurtulan borçlu da karşı taraftan almış olduğu edimi iade etmekle yükümlü olacaktır.

Öte yandan, mevzuatımızda düzenlenmeyip Yargıtay kararları ve doktrin görüşleri uyarınca kabul edilen geçici imkansızlık halinde, sözleşmenin, tarafların o sözleşmeyi yapmadaki amaçları dikkate alınarak belirlenecek makul bir süre ayakta kalacağı ancak edimlerin talep edilmeyeceği savunulmaktadır.  Taraflar arasında belirlenen sürenin aşılması ve geçici ifa imkansızlığına sebebiyet veren belirsizliğin, taraflardan biri için katlanılması kendisinden beklenemeyecek bir hal alması durumunda ise sürekli ifa imkansızlığı hükümleri gereğince sözleşme kendiliğinden sona erecektir.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkansızlık sebebi ile borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimleri sebepsiz zenginleşme hükümleri hükümleri uyarınca geri vermekle mükelleftir. Aksi takdirde sebepsiz zenginleşme hükümleri devreye girecektir. Tarafların imkansızlık sebebi ile henüz ifa edilmeyen edimlerin ifasını isteme hakları da bulunmamaktadır.

Mücbir sebep kapsamında yer alan salgın hastalık sebebi ile yakın tarihli olan fuar etkinliklerinin iptali olasıdır. İptal edilen bu etkinliklerde taraflar açısından ifa imkansızlığı gündeme gelmektedir. Dolayısıyla Covid-19 salgın hastalığı sürecinde alınan tedbirler doğrultusunda iptal edilen fuar etkinlikleri açısından düzenleyici tarafların herhangi bir ifa yükümlülükleri bulunmamaktadır. İfa edilen bedellerin ise sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince etkinlik düzenleyicilerine iade edilmesi gerekmektedir.

Fuar tarihlerinin ileri bir tarihe ertelenmesi halinde ise geçiçi imkansızlık hali mevcut olup taraflarca belirlenen makul bir sürede sözleşme hükümleri ayakta kalacaktır.Taraflar arasında belirlenen sürenin katlanılamaz hale gelmesi veya edimin sonradan ifa edilebilmesi imkanının olmaması hallerinde ise; sürekli ifa imkansızlığı hükümleri gündeme gelecek, bu müessese hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır.

2- Aşırı İfa Güçlüğü Nedir? Bu Kapsamda Değerlendirilmeler Neler Olacaktır?

 

            Geçirdiğimiz dönemde gündeme gelebilecek bir diğer kavram Türk Borçlar Kanun’unun 138. madde de düzenlenen Aşırı İfa Güçlüğüdür. Bu kavram Geçici veya Sürekli İfa İmkansızlığının bulunmadığı ancak taraflarca yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin zorlanıldığı hallerde gündeme gelmektedir.

 

Türk Borçlar Kanun’umuzun 138. maddesinde Aşırı İfa Güçlüğü düzenlenmiş olup işbu madde hükmünde; ”Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.” denilmektedir.

Buna göre Aşırı İfa Güçlüğünden bahsedilebilmesi için şu koşulların birlikte gerçekleşmesi için;

1-Taraflar arasında tanzim edilen geçerli bir sözleşmenin mevcudiyeti,

2-Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun ortaya çıkması,

3-Bu durumun borçludan kaynaklanmamış olması,

4-Bu durumun, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olması,

5-Borçlunun, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması gerekmektedir.

            Aşırı İfa Güçlüğünde aranan temel nitelikler; Beklenmeyen Hal, Öngörülmezlik, Edimler Arası Dengenin Aşırı Şekilde Bozulması kavramlarıdır. Günümüzde bu kavramlar çoğu gerçek ve tüzel kişilerin;  kişisel ve ticari ilişkilerinde vukuu bulmuştur. Bu halde Türk Borçlar Kanun’unun 138. maddesi uyarıca taraflar Mahkemeden; Sözleşmenin yeni koşullara göre uyarlanmasını isteyebilmektedir. Uyarlamanın mümkün olmadığı yahutta faydasız olacağı hallerde taraflar sözleşmeden dönme hakkına sahip olabilmektedir.

            Covid-19 salgının sözleşmelere etkisi incelenirken, sözleşmeye bağlılık ilkesi gereği öncelikle sözleşmedeki mücbir sebep ve uyarlama kayıtlarının incelenmesi, bu sırada, sözleşmenin tüm hükümlerinin birlikte değerlendirilerek, salgın hastalığın mücbir sebep teşkil edip etmeyeceğinin sözleşmenin amacına ve konusuna göre belirlenmesi gerektiğini belirtmek gerekir. Nitekim, doktrin görüşleri ve Yargıtay kararlarında, mücbir sebebin tespitinde genel geçer bir kabulün söz konusu olmadığı, her sözleşme özelinde somut olayın şartları değerlendirilerek sonuca ulaşılması gerektiği ifade edilmektedir. Zira salgın hastalığın sektörler, edimler ve koşullar bakımından sözleşmelere etkisi aynı oranda olmayacağı aşikardır.

Yine önemle belirtmek gerekir ki hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi geçerlidir. Taraflar mücbir sebep hükümlerinin kapsamını sözleşme serbestisi ilkesi gereğince kendi hür iradeleri ile belirleyebilmektedir. Örneğin taraflar arsında imza edilen sözleşme hükümlerinde; mücbir sebep kavramları tahdidi olarak sayılmış olabilir. Bu durumda yalnızca bu madde hükmünde yer alan olgu ve olaylar açısından mücbir sebep kavramı işlerlik kazanabilecektir. Taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümleri bu açıdan da önem arz etmektedir.

Salgın hastalık kavramının sözleşme hükümleri ile sorumluluk dahiline alınması halinde alacaklıya karşı mücbir sebepten kaynaklanan herhangi bir talep ileri sürülemeyecektir. Dolayısıyla mücbir sebep halinin sözleşmedeki edimlerin ifası bakımından sonuçlarının, sözleşme maddeleri dikkatlice incelenerek, somut olay özelinde değerlendirilmesi gerekmektedir.Ancak bu durumda mücbir sebep halinde tarafların risk paylaşımına ilişkin tek taraflı düzenlemeler getiren ve TBK’nın 20 ve devamı maddeleri uyarınca genel işlem şartı niteliği taşıyan hükümler içeren sözleşmelerde, tek taraf lehine getirilen mücbir sebep hükümlerinin geçersiz olarak değerlendirilebileceği de göz önünde bulundurulması gerektiğini söylemekte fayda vardır.

Dolayısıyla, mücbirsebep kavramının varlığını her bir somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli, somut olayda taraflarınimkânsızlık yaşayıp yaşamadığı, imkansızlık durumunun kısmî olup olmadığına bakılmalıdır. İptal olan yahutta ileri tarihe ertelenen fuar etkinlikleri açısından Türk Borçlar Kanun’unun sair hükümleri ele alınarak her bir sözleşme metni açısından ayrı ayrı değerlendirilmelidir.