Paris İklim Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında Paris Anlaşması imzalanmıştır.
192 ülke tarafından onaylanan Paris İklim Anlaşması geçmişten bugüne kadar yerkürede ki sıcaklık artışının 2 santigrat derecenin altına inmesini ve mümkün olduğunca da 1.5 santigrat derece seviyelerinde tutulmasını sağlamayı hedeflemektedir. Zira sıcaklık artışlarının 2 santigrat derece yerine 1.5 santigrat derece ile sınırlanması iklim değişikliğinin neden olduğu etkilerin önemli ölçüde azalmasını sağlayacaktır.
İklim değişikliği ile mücadele kapsamında Avrupa Birliği, iklim ve çevrenin korunması esas alarak, dünya çapında yaşanan ve ciddi çevresel sorunlara yol açan iklim değişikliğine çözüm sunabilmek ve sürdürülebilir yeşil dönüşüm konusunda küresel anlamda öncülük etmeyi hedefleyerek 11 Aralık 2019 tarihinde Avrupa Yeşil Mutabakatını (European Green Deal) yayınlamıştır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa genelindeki sera gazı emisyonunun 2050 yılına kadar nötr hale getirilmesi ve bu amaç doğrultusunda da sera gazı emisyonlarında 2030 yılında, 1990 yılına oranla %55 oranında azalma sağlanması hedefini içeren, AB’nin iklim gündemine ilişkin yeni bir ekonomik büyüme stratejisi olup; çevre, iklim, enerji, endüstri, tarım, ulaşım ve finans gibi çeşitli faaliyet alanlarını kapsamaktadır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında belirlenen hedefleri gerçekleştirmek üzere somut adımlar ve stratejiler içeren bir politika belgesidir. Avrupa Birliği içerisinde bu tür belgeler esnek hukuk belgeleri olarak adlandırılmakta ve doğrudan hukuki bağlayıcılıkları bulunmamaktadır. Esnek hukuk kuralları kişiler için bağlayıcı olmasa dahi, üye devletler açısından belirlenen bu politikaları hukuksal açıdan belli önlemlere dönüştürmeleri bakımından bir hukuki etkiye sahiptir.
Sınırda Karbon Düzenlemesi
Türkiye iklim değişikliği ile mücadele kapsamında, gerek taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gerekse de ulusal mevzuatı kapsamında belli bir sorumluluk üstlenmiştir. Türkiye en son 6 Ekim 2021 tarihinde Paris Anlaşmasına taraf olmuştur. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile öngörülen yeni düzen Türkiye’nin Avrupa ile olan ticari ilişkilerini ve de ekonomisini yakından ilgilendirmektedir. Türkiye iklim değişikliği konusunda harekete geçerek yeni düzene ayak uydurmasını hedeflediği Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nı 16 Temmuz 2021 tarihinde yayınlamıştır.
Mutabakat kapsamında düzenlenen sınırda karbon düzenlemesi, 2023 yılında yürürlüğe girmesi beklenen ve 2026 yılına kadar kademeli olarak uygulanması planlanan bu uygulama Avrupa Birliği ile yoğun ticari ilişkiler içerisinde olan Türkiye için son derece önemlidir.
Avrupa Birliği içerisinde hali hazırda karbon vergisi uygulaması devam etmektedir. Yeşil Vergi Reformu çerçevesinde uygulamaya konulan karbon vergisi bir tür çevre vergisidir. Buna göre, fosil yakıt kullanan üreticiler fosil yakıtların içeriğine ve yanmasına bağlı olarak ortaya çıkan karbondioksit emisyon miktarı üzerinden bir vergilendirmeye tabi tutulmaktadırlar. Karbon vergisi ile devletlerin hedeflediği amaç; karbon vergisinin yakıt fiyatlarında meydana getirdiği artış nedeniyle üreticilerin kullanıcılara daha pahalı fiyat sunmaları sonucuna bağlı olarak, tüketicilerin talep oranlarının ve kaynak kullanımının azaltması, bu şekilde doğaya verilen tahribatın en aza indirilmesini sağlamaktır. Bu şekilde ki mali düzenlemeler gerek ekonomiye gerekse de çevreye olumlu katkılar sağlamakta aynı zamanda devlete sağlanan ilave gelir açısından da büyük önem arz etmektedir.
Sınırda Karbon Düzenlemesi ülkemizi önemli derecede etkileyecek bir yasal düzenlemedir. Avrupa Komisyonu ilk etapta, demir-çelik, çimento, inşaat, ulaşım, alüminyum ve elektrik sektörlerini kapsayacak şekilde birçok alanda karbon ayak izini en aza indirmeyi hedeflemekte ve bu hedef doğrultusunda ek tedbirler uygulamaktadır.
Türkiye’nin yıllık sera gazı emisyonu ağırlıklı olarak fosil yakıtların kullanıldığı enerji üretimlerinden kaynaklanmaktadır. Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında karbon nötr bir çevre için öncelikli olarak fosil yakıt kullanılan enerji santralleri yerine yenilenebilir enerji üretimine geçiş sağlanmalıdır. Enerji sektöründe gerçekleştirilecek olan bu yenilikler aynı zamanda sanayi, ulaştırma, inşaat ve tarım sektörüne de etki edecektir.
Türkiye, çelik, çimento ve demir-çelik gibi sanayi üretimlerinin büyük çoğunluğunun ihracatını Avrupa Birliği ülkelerine yapmaktadır. Karbon fiyatlandırması göz önünde tutulduğunda, üretimlerinde karbon içeriği yüksek olan kömürün kullanıldığı bu sektörlerin Türkiye ticaretini önemli boyutta etkileyeceği kaçınılmazdır. Zira Avrupa Birliği, ihracatçı firmaların yerel üreticilerin ödediği karbon fiyatlarıyla aynı fiyatları ödemeleri gerektiğini belirtmiştir. Kömürün karbon salınımı göz önünde tutulduğunda sınırda karbon uygulamasının Türkiye sektörüne getireceği karbon maliyeti oldukça yüksektir.
2020 yılı itibariyle Türkiye tekstil sektöründe önde gelen ülkelerden bir tanesi olmuştur. Tekstil sektörü söz konusu olduğunda tüm süreç elektrik bağlı olarak yürümektedir. Bu durumda elektriğin karbon emisyon oranı göz önüne alındığında tekstil sektörü de sınırda karbon uygulamasından etkilenmesi yüksek sektörlerdendir. Bu halde geri dönüşüme elverişli malzemeler kullanılması da tekstil sektöründeki ürünlerin başka sektörlerde kullanılabilir hale gelmesini ve buna bağlı olarak enerji tasarrufunda bulunulmasını sağlayabilecektir.
Ulaşım sektörü de sınırda karbon düzenlemesi kapsamında önemli bir yere sahiptir. Her ne kadar Dünya çapında son yıllarda hibrit ve elektrikli araç üretimleri artış gösterse de, Türkiye’de dizel ve benzinli araç üretimi oldukça yaygındır. Araçlarda kullanılan yakıtların çevreye verdiği karbon salınım oranları da yüksek seviyelerdedir. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve buna bağlı olarak sınırda karbon düzenlemesi kapsamında araçlardan yayılan karbon salınımının en aza indirilmesi ve emisyon seviyelerinin azaltılması amacıyla demiryolu ve deniz taşımacılığının ulaşım payındaki katkısını arttırmaya, alternatif yakıt kullanımını ve yeşil liman ve havalimanı projelerini gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.
Türkiye’de çevre ile ilgili düzenlemeler ve yaptırımlar başta 1983 tarihli 2872 sayılı Çevre Kanunu ve çeşitli ikincil mevzuatla düzenlemiştir. Özellikle Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği ikincil düzenlemelerden en önemlisidir. ÇED Yönetmeliğinin çevreye etkisi ağır olan faaliyetleri düzenleyen EK-1 listesinin, yeşil mutabakat kapsamında zaman içerisinde revize edileceğini ve/veya ek yükümlülükler getirileceğini düşünüyoruz. Zira EK-1 çevreye olumsuz etkileri fazla olan rafineriler, termik güç santralleri, maden, çimento, kimya tesislerini içermektedir. EK-1 kapsamında yer alan sanayi kuruluşlarının tabi olacağı çevresel mevzuatın Yeşil Mutabakat kapsamında yeni yükümlülükler getireceğini kanaatindeyiz.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa Birliği ülkeleri için bağlayıcı olup Türkiye açısından bağlayıcı değildir. Ancak Sınırda Karbon Düzenlemesi (SKD) uygulaması ile; ihracatının %50’ye yakınını Avrupa’ya yapan bir ülke olarak bu uygulamadan olumsuz etkileneceğimiz çok açıktır.
Özetle; Türk Sanayicisi ve İhracatcısı Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal) kapsamında şimdiden yeşil dönüşümünde yol almaz ise hem Avrupa’ya ihracatı olumsuz etkilenecek hem de yakın zamanda Türk hukuk mevzuatı kapsamında da sıkıntılar yaşayacaktır.